Ali Yağız Baltacı’nın mektubu elime yeni geçti.
Birçok insanımızın ayrı bir görüşü ele almış Ali Bey.
Sanıyorum bazılarımız kızacak, sinirlenecek ama bir noktada yazdığı da, birlik ve beraberliğimiz için önemli.
Birlik ve beraberlik ille içimizdeki, akrabalarımız olan Kürtlerle ilgili olduğu kadar Museviler, hatta ‘Türkiye Cumhuriyeti’ vatandaşı olan herkesle ilgili…
Ermeniler ve Araplarla bile ilgili…
Şimdi mektubu okuyalım:
‘Ortalama bir Türk yahudisi, İsrail’ın Filistin’e yönelik her saldırısında ortalama bir Müslüman Türk’ten çok daha fazla tedirgin olur, huzursuz olur, üzüntü duyar!
Bunun sebebini anlamak için Einstein olmanıza gerek yok!
Makul bir zeka seviyesine sahip olmanız yeterli!
Zira: İsrail ve Siyonizm ile hiçbir tarihi bağı olmayan, 500 küsur sene önce İber yarımadasından. Türk topraklarına gelmiş, buraları vatan kabul etmiş, Osmanlı’nın Müslüman- Gayri Müslüm çoğu tebaası işgalcilerle iş tutarken Mustafa Kemal Paşa’yı desteklemiş, cumhuriyeti özümlemiş, İsrail kurulunca, ‘Bizim vatanımız burası’ diyen insanlar bunlar.
Hiçbir ilgileri olmamasına rağmen, iflah olmaz bir cehaletle, sürekli İsrail politikaları yüzünden hedef gösterilmeye devam ediyorlar.
HEP FAYDA GETİRDİLER
En az, Çorum’un, Çankırı’nın bir köyündeki Sünni Müslüman Türk kadar, bu topraklar üzerinde emeği ve varlığı olan; bu toprağın insanlarına da hep fayda getirmiş bir toplum Yahudi yurttaşlarımız.
Paylaştıkları barış masajının altına üşüşüp, samimiyet testi yapma cüretini gösterenlerin aileleri, ataları Türk milletine ne kadar katkı sağlamış?
Kaç yıldır bu topraklarda yaşıyorlar?
Savaş dönemlerinde, işgal yıllarında ne yaptılar?
Acaba sorguluyorlar mı?
Rahat bırakın Yahudi komşularımızı, yurttaşlarımızı!
Maçanız yetiyorsa İsrail orada, gidin tepkinizi onlara gösterin..’
NERELİ?
Ali Bey nereli?
Musevilerle birlikteliği ya da dostluğu ne kadar?
Hatta içimizdeki Musevilerden biri mi?
Hiçbirini bilmiyorum…
Ama bildiğim İzmir’de, İstanbul’da…
Hatta Bornova’da yan komşumuz, sınıf arkadaşım Meral’ın, bizim ‘Yahudi’ olarak adlandırdığımız Musevi idi…
Karataşlı Davi, Namık Kemal Lisesi’nde birçok Musevi arkadaşlarımızdan biriydi.
Bornova’da dürüst alışveriş yaptığımız, senet – sepet sormadan ‘Madam’ da ‘Erol…’ da Musevi idiler…
Sayıları az değildi…
Askerlığı birlikte yaptığımız Ahen’ler de vardı.
HİÇ ATLAMADAN
Birçoğumuz sık yazdığım, ‘Neden Bayrağını asmadım?’ sorusuna yanıt veremezken, Ermeni arkadaşım Z. Amerika’dan yetişen bir akrabasına ‘Ben Mustafa Kemal’ın askeriyim’ yanıtını verdiğini biliyorum.
Evine Türk Bayrağını mutlak her Milli Bayramımızda astığını ve sosyal medyada paylaştığını da söyleyebilirim.
İçimizde hainler yok mu?
Belki onların içinden de, bizim aleyhimize olanlar vardır, olmuştur.
Ama görünen köy kılavuz istemez…
Şmdilik yazacaklarım bu kadar…
İsteyen beğenir, isteyen beğenmez…
Ama Ali Bey’in de belirttiği gibi doğru dürüst düşünmeliyiz…
YUSEF İLE DAVİ!...
Yeri gelmişken bir de yine Namık Kemal’den sporcu arkadaşım Yusuf’dan (Yusef) söz edeyim.
Çok iyi voleybolcu idi Yusaf…
Bu nedenle ‘Milli takımımıza’ da seçilmişti.
Sanıyorum;
Atina’daki bir turnuva sırasında, soyunma odasında, milli voleybolcu arkadaşlarını soydu ve ülkeye dönmeyip, İsrail’e gitti.
Artık ‘iltica’ mı deniyor, ne deniyor bilemiyorum, gitti…
İsrail, ‘Hırsız Yusef’i bağrına nasıl bastı?
Bunu da gençliğimizde öğrenemedik, aramızda konuştuk, ‘iyi ki gitti!’ dedik.
Zaten bizim aramızda barınamazdı…
Hırsızlığı da mutlaka ortaya çıkardı.
Aklıma yine geldi:
Hukukçu olan rahmetli Ali Oktan ile Davi’yi şöyle kızdırıyorduk:
‘Hey Davi Davi…
Gözleri mavi Davi!
Havra kapısında gördüm seni…’
Arkası biraz hoş olmadığı için yazmıyorum…
Ama dostluklarımız baki idi…
Ama bu yazdıklarıma şöyle diyenler de mutlaka olacaktır:
Anlatmaya çalışayım, bu kez bir Musevi Yuval’ın ağzından:
‘Bir maymunu, ölümünden sonra gideceği Maymun Cennetindeki sınırsız muzla kandırarak, elindeki muzu vermeye asla ikna edemezsiniz!’