İstanbul’un hangi ilçesine baksan, koca koca siteler ve içlerinde koca binalar… Dağı taşı söküp ağaçları katledip bina yapıyorlar. Nefes alabileceğimiz hiçbir yer kalmadı.
Yaklaşık 25 yıl kadar önceydi büyük kentlerdeki ‘mahalle’ yapısı. Yeşil alanlar, boş araziler, parklar… Çocuklarımızın evin dışında sosyalleşmesi mümkündü. Neşeyle oyunlar oynar, doğa ile bir bütün olurlardı. Huzurlu ve mutlu jenerasyonlar yetişti o günlerden. Bu deneyimleri yaşamış, ortak yaşlardaki kuşaklar hatırlar o günleri.
Oysa günümüzde, çocuklarımızın bu olanaklardan yoksun kalması, çalışan anne-baba’nın çocuğunu devamlı mutlu etme çabası, hediyeler, bilgisayar, hızlı tüketilen oyuncaklar… Ve kapalı yaşam alanları çocuklarımızda kapalı bir dünya algısı geliştirmeye başladı. Çocuklarımız, çevresindekilere duyarsız, ben merkezci, bazen de acımasız olmaya başladı.
Çocuklarımızın can dostlarıyla büyümeleri bile hemen hemen imkansız olmaya başladı. Çocukların duygusal gelişimlerine olduğu kadar, toplumda sosyal birer varlık olarak yetişmelerine de olanak sağlayan hayvan ilişkileri yok denecek kadar azaldı. Halbuki böylesi bir ortam hazırlansa çocuk için ne kadar faydalı olacak. Çocuğun canlı olan başka bir varlığın sorumluluğunu alması oldukça önemli. Çocuğun, can dostunu beslemesi, onu sevmesi, zarar vermemesi, ihtiyaçlarını gidermesi sadece hayvanlara olan olumlu duygularını beslemekle kalmıyor, başkasının varlığının da kendisininki kadar değerli olduğunu öğreniyor. Ve bu şekilde çocuk, duygusal ve maddi anlamda verici olmaya başlıyor, sürekli talep etmek yerine, vermeyi de öğreniyor. Bence hayvan sevgisi, çocukların ahlaki duygularının ve paylaşma duygularının gelişimine de büyük katkı sağlıyor. Daha hoşgörülü, anlayışlı, verici ve huzurlu kişilikler gelişiyor.
Biliyorsunuz, Dünya üzerinde ve özellikle Amerika’da psikolojik rahatsızlıkları olan çocukları yavru köpekler ile tedavi ediyorlar. Terapi sırasında çocuk yavru köpekle, yavru köpek çocukla oynuyor. Aralarında bir sevgi bağı oluşuyor, çocuk içine kapanık, hırçın yapısından dışarı çıkıyor, kendini değerli hissediyor. Hayvan ile iletişim kurarak, gerçek hayat ile bağlarını koparmıyor.
Ama bizde maalesef böylesi bir tabloyu görmek hemen hemen pek de mümkün değildir.