Bugünkü ana konumuz, Kadınlarımız!
Sık tekrarladığımız bir iki başlığı anımsatayım:
Kadınlarımızla ilgili konuların işlendiği kongreleri hemen her ilimizde sıkça yapalım.
Toplumsal cinsiyet eşitliği hâkim kılınmalı,
Kadına kota değil, her alanda fırsat eşitliği sağlanmalı,
Güçlü Kadın ile Güçlü Ekonomi…
Bunlar şu an ilk aklıma gelenler.
Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemâl Atatürk, 1923’ün Ocak ayında Eskişehir, Bursa, Manisa ve nihayetinde İzmir üzerinden gerçekleştirdiği Batı Anadolu gezisi boyunca halka yaptığı konuşmalarda, ‘zaferlerin süngüyle değil, iktisat ve ilimle taçlanması gerektiğini’ anlatmıştı.
Asıl büyük zaferin, toplumsal ve ekonomik kalkınma olduğunu göstermişti.
Bu yüzden, 17 Şubat 1923’te başlayacak İzmir İktisat Kongresi yeni Türkiye’nin ekonomik yol haritasını çizerken, 2 Şubat 1923 Kadınlar Kongresi de bu yol haritasının yarısını oluşturan kadın emeğinin önemini vurgulamıştı.
O tarihte, İzmir’de toplanan binlerce kadın, Ata’nın ezber bozan bu yaklaşımını hayranlıkla dinlemişti.
Atatürk o gün toplanan binlerce kadına şöyle sesleniyordu;
‘Dünya yüzünde ne varsa ne başarılmışsa, o kadının eseridir.
Bir toplum, uygarlığı ve çağdaşlığı bu iki cinsten sadece birinden beklerse, yarıdan fazlası güçsüzlüğe mahkûm edilmiş demektir.
Bizim toplumsal başarısızlığımız, kadınlarımıza karşı kusurlu davranışımızdandır.
Yaşamak eylem demektir.
Bir toplumun yarısı eylemsiz kalırsa, orada sosyal hayat felç olur. İlerlememiz için ilim ve fen gerekli diyorsak, bunlara aynı derecede hem kadınlarımız hem erkeklerimiz sahip olmalıdırlar.
Kadınlar da erkekler gibi eğitilecekler ve ortak hayatta erkeklerle beraber yürüyüp, onlara dayanak olacaklardır.’
İşte bu!
CİDDİ BİR YARA
Gazi Mustafa Kemal’in söyleminde belirttiği, o dayanaktır ki; her türlü baskı, zorbalık ve engellemelere rağmen bugün hayatın içinde ve ülkenin gelişiminde söz sahibi kadınlarımız da olabiliyor, her türlü baskı ve geri düşüncelere rağmen…
Kadın ve erkeği birlikte gören, her iki cinsin yeteneklerinden yararlanmayı isteyen bir anlayış ile İzmir Kadın Kongresi yapılmıştı. Bugün sıkıntılarımız olsa da bardağın dolu tarafına da bakmak gerek. Akademide neredeyse kadın erkek eşitlenmiş durumda, üniversiteye devam eden kadın oranı erkekleri geçmiş durumda.
Belli fakültelerde kadın öğrenciler erkeklerden ezici derecede fazla.
Daha düne kadar, toplumun en aydın insanlarına bile ‘toplumsal cinsiyet eşitliğinin’ ne olduğunu anlatamıyor idik.
Ancak bugün ‘toplumsal cinsiyet eşitliği’ bir parça da olsa, anlaşılmış durumda.
Kadın cinayetleri konusu ise hala ciddi bir sorun olmaya devam ediyor.
Eğitimli olan ailelerde de maalesef bu şiddeti görüyoruz, eğitimin az olduğu kesimlerde de görüyoruz.
Bu hala ciddi bir yara!
İzmir gibi, birçok şehrimizin de kadın için, insan için güvenli olmasını sağlamalıyız.
Vali Dr. Süleyman Elban’ın belirttiği gibi, ‘Kocasının mağdur olduğu, oğlunun sıkıntı çektiği bir kentte kadın mutlu, huzurlu olabilir mi?’
Bu arada Vali Elban şu konuya da dikkat çekiyor:
‘Şehir insan dostu olmak zorunda.
Kadın kooperatifleri konusunda da bir anlayış değişikliği gerekir.
Tarlada kalan domatesten salça yapsın anlayışından çıkmalı, sürdürebilir bir sistem kurulmalı…’
EĞİTİMDE, İSTİHDAMDA, YÖNETİMDE
Yalnız, ‘Kuruluşun ve Kurtuluşun Kenti’ İzmir’de değil, İstanbul’da, Ankara’da, yurdumuzun her köşesinde, dönüp kendimize baktığımızda hala kadınlarla ilgili eşitsizlikleri, eğitimden sosyal yaşamdan dışlanmaları, siyasette kotalara maruz kalmalarını konuşuyoruz.
Acaba Atatürk bugün yaşasaydı, bize ne derdi, nasıl bir puan verirdi?
Kadın olmadan ekonomi gelişmez, kadın olmadan bu ülkede ve dünyada hiçbir şey olmaz.
Bunu bilmeli ve inanmalıyız.
Kadınlar güçlenmeden ekonomiyi büyütemeyiz.
Eğitimde, istihdamda, yönetimde, girişimcilikte daha fazla kadın yer almadıkça, sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşamayız.
KADIN EMEĞİNİN ÖNEMİ
Türkiye’de yüksek enflasyon, finansmana erişim zorlukları, gelir adaletsizliği gibi konuların yanında cinsiyet eşitsizliği sorununun da temel bir mesele olarak çözüm bekliyor.
Bu noktada bizlere düşen sorumluluk, günün krizlerini değil, geleceğin dönüşümünü konuşmak, kısa vadeli çözümler yerine uzun vadeli stratejiler inşa etmek, diyor uzmanlar.
Yazmaya çalıştığım şu:
Ekonomik bağımsızlığımızda, kalkınmanın temelinde, kadın emeğinin de önemine vurgu yapabilmek.
Ekonomik kalkınmanın toplumsal dönüşümü ancak kadınların aktif katılımı ile olacağını söyleyen Atatürk’ün izinden gitmeliyiz.
Kadınlarımızı destekleyip, yollarını açmalıyız.
Bazılarının laf olsun diye söyledikleri, ‘Kadın ve erkek arasında pozitif ayrımcılıktan’ yana değil, fırsat eşitliğinden yana olmalıyız.
Herkesin eşit şartlarda potansiyelini ortaya koyabileceği bir düzenin peşinde olursak, kadın erkek birlikte bu dünyayı değiştirebilecektir.
Küflü, örümcekli kafalarla değil.
2024 yılında 394 kadınımız öldürüldü.
Şiddeti doğru tanımlamak, kadına yönelik her tür eylemi kadına yönelik şiddet kapsamında değerlendirmeliyiz.
Belki biliyorsunuz ama anımsatayım:
‘Baba, iki çocuğuna bir tost alıyor, masaya bırakıyor.
Büyük olana, ‘İkiye böl!’ diyor.
Küçüğe de, ‘Sen seç al’ diyor.
Yani;
‘Adalet, hukuk, burada belli oluyor.
Kesen hile yaparsa az yiyecek!
Burada ‘kanun’ baba’dır.
Büyük evlat ‘devlet’, küçük evlat ise, ‘millettir.’
Herhalde anlamayan yoktur…