Bugun...


Hayrettin ERTEKİN

facebook-paylas
Filozoflar ve Arifler (1) 16/07/2022
Tarih: 16-07-2022 11:59:00 Güncelleme: 16-07-2022 11:59:00


Felsefe, varlığı zihinle, akılla ve maddeyle açıklar. Örneğin, Platon idea derken zihni merkeze alır. Aristoteles’ten Hegel’e, Fische’den Habermas’a kadar bütün felsefeciler akıl üzerinden giderek bilgiye ulaşmaya çalışırlar. Varlığı, insan öznesinin zihni, bilinci ve aklı ile kavramaya çalışırlar.

Bunlara idealistler denir.

Alman idealizmini Kant başlatır. Marx ile akıl yerine üretim ilişkileri ve maddi toplumsal koşullar devreye girer.

Modern düşünce bu iki alanda çatallaşır. İdealizm ve natüralizm de diyebiliriz buna. Hermenötik fenomenoloji diyebileceğimiz üçüncü bir felsefi düşünceden de bahsetmek mümkün.

İnsanın doğayla ve toplumla ilişkilerinin yorumuyla beraber anlamın keşfedilmesi…

Buna göre insan, varlığıyla beraber doğayı ve toplumu yorumlayarak anlama ulaşabilir. Böylece idealizmin ve realizmin ötesinde bir felsefi duruş ortaya çıkar.

Ancak nihayetinde hakikat arayışı akıl, bilinç, doğa ve insan öznesi ile sınırlı bir alanda devam eder. Bilgi burada aranır.

Felsefi bilgi, hem akılsal hem de yorumsaldır. Ancak çıkış noktası akıldır. Doğa da, toplum da, insan da nesnel doğruları temsil ettiği varsayılan tümel kavramlardan hareket ederler. Kavram, varlığı açıklayan düşüncenin özetidir. Kavram, varlığın pratikleriyle oluşan gerçeklik yönüne bakmaz. Bundan dolayı son dönem sosyal teori, felsefeye karşı ciddi eleştiriler getirmektedir. Elbette post-modern felsefe de varlığın nesnel gerçekliğinin bir takım tümel kavramlar (kategoriler) ile tanımlanmasına ve açıklanmasına karşı oldukça mesafelidir.

Varlık alanı bilgi, toplum, insan, ahlak konuları apriorik akıl ilkeleri ve kavramlarıyla temellendirir. Örneğin Kant, bilgi kaynağının saf akıl olduğunu söyler. Saf akıl, aprioriktir, kavramsaldır, kategoriktir, epistemolojiktir, temel ilkedir. Hegel de benzer bir tutuma sahiptir. O da bilinç, self-bilinç (kendilik) kavramlarıyla aklı özdeşleştirir. Akıl, öncelikle self-bilinçtir ve tarihe yansır. Tarihin içine açılır. Tarihte akıl haline gelir. Tarihin ürettiği akıl değil, self-bilincin evrensel özellikleriyle tarih içinde kendisini var etmesidir. Modern düşüncenin akıl ile olan bu ilişkisi Akıl Çağı olarak tanımlanmıştır. Doğrudur; varlığın özü akıl ile açıklanır ve akıl ile inşa edilir.

Goethe gibi nadir kişiler de vardır. Akıldan daha fazla hikmete yakın duran düşünce adamları... Doğu-Batı Divanı ve Faust eseri hikmet cihetinden hareket eder. Yine Dante’nin İlahi Komedya eseri de bir hikmet eseridir. Varlık, akıl ötesi bir bağlamda yorumlanır.

Arif, başka bir bilgi aktörü, farklı bir düşünce adamıdır. Burada irfan kavramı belirleyicidir. Arif, hakikati ve düşünceyi akıldan öte keşfederek bunlara ulaşan kişidir. Hakikat, sadece nesnel maddi dünyanın varlığını gözlemleyerek elde edilmez. Öncelikle, ona yönelen bilincin ve kalbin özellikleri önem taşır. Bilinç ve kalp, müşahede edebilecek ve keşif yapabilecek bir temele sahip olmalıdır.

Arifte özellikle içsel aydınlanma önem taşır. Bilgi aktörü öncelikle kendisi içsel olarak aydınlanmalıdır. Öznel bir serüvenden geçmek şarttır. Tefekkür gerekir. Tefekkürü engelleyen, kalbin saflığını engelleyen bütün içsel ve dışsal tehditlere karşı mesafe içinde olmalıdır. İçsel tehdit, yine bizzat öznenin kendi öznelliğidir. Hırsları, beklentileri, kıskançlıkları vs. onun hakikate gitmesinin önünde duran en büyük engellerdir. Aradığı bilgiye de ulaşmasını engeller. Arif, bu benlik engellerine karşı bilinç içinde olmalıdır. İkincisi, dışsal dünyadan gelen engellerdir. Sınıfı, toplumu, çağı, sosyal ilişkileri, iktidar bağlamı gibi özellikler onun hakikate gitmesinin önünde önemli sorunlar oluşturabilecek durumlardır.



Bu yazı 4137 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI