Her anımız ve her şeyimizle biz insanlar imtihandayız.
Ama imtihanın en ağırı imtihanda olduğunu bilmemektir.
Bir de şu hayat sahnesinde neyi, ne kadar yapması gerektiğini keşfedememek…
Bizi bu kadar insan içerisinde biricik kılan Rabbimizin bizden murâdını öğrenememek
ne acıdır!
Hakkımızda bir ilâhî
murâd var.
Bunu bulmak için, 8 milyar
insan içerisinde bizi özel kılan, bizi diğerlerinden ayıran
nitelikler ipucudur.
İnsanın kendini tanıması en mühim iştir.
Kendini bilen Rabbini bilir.
Rabbimizin abes yaratmayacağına iman etmişsek, biricikliğimizin de sadece bize ait ve bizimle başarılacak bir vazifeye tekabül ettiğini görmemiz gerekir.
Neyi, niye yapacağını keşfetmek; içine atıldığımız şu devranda sadece bizim eylememizi bekleyen bir yer, şahıs, zaman olduğunu bilmek demektir.
Sadece bizim müdahalemizi bekleyen bir yer, bir zaman ya da birisi varsa buna bizden başkası erişemeyecek demektir.
Mesela bu, bir mazlumun
gözyaşını silmekse, onu bizden başkası silemeyecek; mesela bu, bir kötülüğü engellemekse onu bizden başkası engelleyemeyecektir.
Bu ne büyük bir mesuliyettir!
İnsanların hepsi yaratılış amaçlarına uygun yaşasa ve dünya güllük gülistanlık bir yere dönüşse de fert olarak yapmamız gerekeni yapmıyorsak bir şey hep eksik kalacak.
O eksiklik bedeli ödenecek bir maliyet ortaya çıkaracak ve bunun faturası bize kesilecek. Eksik kalan şey bize yazılmış vazife ya da hakkımızdaki murâddır.
İmtihan, bunu zamanında
keşfedip, vazifemizi tez elden
yerine getirmek için yola
koyulmayı başarmaktır.
Ortada taşınacak bir yük var.
Bunu kimseye tahvil edemeyiz çünkü herkesin yükü ayrıdır.
Herkeste farklı bir zamir, farklı bir ruh, farklı “şâkile” vardır ve bunun sorgusu özel, karşılığı da sadece sahibine hastır.
Yapılacak güzel işler bellidir, amel-i sâlih de tarif edilmiştir.
Ama iman ederek eylemek, güzel işe damgasını vurmak ve dolayısıyla o işi kalbin ameli yapmak kolay değildir.
Bir büyük imtihan da işte
budur.
Güzel işler çeşit çeşittir. İşe güzelliğini veren kalpteki
niyettir.
İşin güzelliği kalpteki niyetin güzelliği ile açığa çıkar.
Birisi kalbini ekşiterek bin
verir, güzel niyetle bir verenin gerisinde kalır.
Niyetin güzelliği şâkileye
uymasına bağlıdır. İçimizden gelmeyeni dışımıza aksettiremez, içimize düşmeyenin
peşine düşemeyiz.
Evet, güzel iş çoktur ama herkes güzeli önce içinde var eder.
Gönlümüzü katamadığımız hiçbir iş güzelleşmez.
Gönlümüzü imar ve inşa
etmeden, dışta bir imar ve inşa sürecine giremeyeceğimizi fark ettiğimizde imtihanın bize has mahiyetini de anlamaya
başlayacağız.
Kendisi ile dirilmediğimiz
bir hakikati başkasına teklif
edemeyiz.
Yüce İslam dinimiz bizim
kendisi ile dirilmemiz gereken hakikatimizdir.