Bugun...


Hüseyin TANRIKULU

facebook-paylas
KIŞ HATIRALARI 21-01-2021
Tarih: 21-01-2021 09:29:00 Güncelleme: 21-01-2021 09:29:00


Herkesin kış mevsimine dair acı-tatlı hatıraları vardır. Kiminin sıkıntıyla, üşüyerek ve yoksullukla geçen kış hatıraları, kiminin de kara kış günlerinde huzur içinde geçen ve sıcak yuvalarda ısınarak yaşanan kış günlerine dair hatıralar şu günlerde yad ediliyor.

Çocukluk günlerimizde sıcak bir yuvamız, Allah'ın lutfu keremi ile yoksulluktan uzak, ama çevremizdeki yoksul komşularımızın sıkıntılarını yüreklerimizde hissettiğimiz geçmiş günleri hatırlıyor, bazen hüzünleniyor ve " Eskiden daha iyiydik. Muhtaç komşularımıza yardım ederdik. Odun-kömür, gaz yağı verirdik. Pazardan bir kilo portakal alamayan komşularımızın çocukları için hali vakti yerinde olanlar pay ayırır idi.Hastalara ilaç yardımı yapılırdı. Fakir fukaraya giyecek yiyecek yardımı yapılır, onların sıkıntıları paylaşılırdı. Şimdi ne oldu bize ki, aynı apartmanda karşı komşumuzun halinden habersiz kendi dünyamızda yaşıyoruz? " diye bir nefis muhasebesi içindeyiz.

İçişmizi karartan halleri bir kenara bırakıp kendi hayatımdan bir kaç hatıramı arz edeyim.

Yetmişli yılların başı. İstanbul'da Üsküdar'da yaşıyoruz. Evimiz sobalı. İki küçük yavrumuz var. Evde soba kurulu. Ama piyasada kömür yok. Sabah ben işe gidiyorum, eşim de okula öğretmenlik yapmaya...

Biz işyerlerinde ısınıyoruz. Şimdi Doktor olan Kızımız ilk okula gidiyor ama oğlumuz Marika isimli çok iyi bir Ermeni bakıcıya teslim ediliyor. Akşam eve geliyoruz, küçük bir elektrik sobasıyla ısınmaya çalışıyoruz. Böyle bir sıkıntı içinde iken halimizden şikayet de etmiyoruz. Mutluluk içinde baharın gelmesini bekliyoruz.

Bir aralık odun kömür bulabildik. Ama 15-20 gün sonra bitti. Ama soba yerinde duruyor. Odun kömür bulabilirsek yakarız diye sökmedik. O arada Güney Afrika'da yaşayan Dayımız geldi. İstanbul'da gündüzleri arkadaşlarını dostlarını ziyaret ediyor, akşam da eve geliyor. Ama geç geldiği için büyük salonumuzda üşüyerek yemek yiyor. Çünkü elektrik sobası çocukların odasında. Dayım yemek yerken sobanın kenarına asılı çocuk çamaşırlarına bakıp gülmeye başlıyor. Baya bi güldükten sonra da, Eşime dönüp, " Yenge maşallah ne marifetli sobanız var. Hem evi ısıtıyor, hem de çocukların çamaşırlarını kurutuyor! " dedi.

Tabii ki bizde acı acı güldük. O gülüşümüzü uzun yıllardır bir araya geldiğimizde yad ediyoruz...

Bir başka çarpıcı hatıramı da ibret olsun diye arz edeyim. Zira bu olay asla unutamadığım hem acı ve hem de bizim Milletimizin hasletleriyle de izah edilemeyecek son derece ibretlik bir olaya dair.

Çok iyi durumda ve mesleğimin zirvesinde olduğum yıllarda doğduğum yer olan Konya'nın Piribeyli'sinde Belediye Başkanı oldum. Bir dönem görev yaptım. Halkımızın her derdiyle bizzat ilgilendim. Kasabayı yolları ve etrafı  ormanlarla çevrili örnek bir belde haline getirdim.  Bugün hala yolu buradan geçen yabancı vatandaşlarımızla orada yaşayan kıymetli hemşehrilerimiz bize dua ederler.

Gün geldi İstanbul'a mesleğime döndüm. Ama kısa zaman sonra mide kanserine yakalandım ve midemi aldılar. Hastalığımı " Nasıl olsa öleceğim " düşüncesiyle Belediye Başkanlığı yaptığım memleketimin 2 kilometre uzağındaki bahçeli evimde geçirmeye karar verdim. Yaz güzeldi. Ama kış gelince bir metre kar yağdı. Arabamla şehire gidip ekmek almam imkansızlaştı. Karı tepeleyerek ana yola çıkıyor, bir vasıta gelir de alırsa çarşıya gidip ihtiyaçlarımı alıyor ve taksi tutup eve yakın bir yerde iniyordum. Yine karlar içinde üşümüş vaziyette eve ulaşıyordum.

Bir gün yine aynı şekilde yola çıktım. Kasabaya doğru yürür iken, Belediye Başkanı'nın makam arabasıyla yanımdan geçip gittiğine hayret ve ibretle baka kaldım. Yürümeye devam ederken Belediye'nin ambulansı o yol güzergahından akaryakıt almaya gelmişti. Şoför akaryakıtı alıp tekrar Kasabaya dönerken beni hiç görmemiş gibi yoluna devam etti gitti. Kar ayazının ortalığı kavurduğu soğuk zemheri gününde başka vasıta da gelmediği için yaya olarak merkeze gittim,ihtiyaçlarımı alıp bir taksi tutarak döndüm.

Daha sonra benim zamanımda işe aldığım Ambulans Şoförü bir gün önüme geçti ve aynen şunları söyledi:

" Sayın Başkanım lütfen bana hakkınızı helal edin. O Başkan olacak adam var ya, sizi yolda görmüş. Ben de bir hastayı hastaneye götürmek için O'nun gelmesini bekledim. İzin aldım, akaryakıt ikmaline gideceğimi söyleyince bana gayet asabi bir şekilde, "Yolda O adamı görür de alırsan senin işini bitiririm" dedi. Ben Belediyeye döndüğümde de kapının önünde beni kezliyordu. Sizi alıp almadığımı görmek için "

Aynı sözüm O'na Belediye Başkanı bir seferinde de Meydandaki Otomobilime tekerlekleri çamurlu diye yine benim atadığım Trafik Zabıtasına Para cezası yazdırdı. İbret olsun diye ne bir tek söz söyledim, ne de O Başkan müsfeddesiyle bir kez olsun selamlaştım.

Şimdi O Başkan Müsfeddesi Belçika'da gavurun kanalını kazıyor. Çünkü O bir kazma idi. Layık olduğu hayatla buluştu...

Bu iki kış hatıramı daima anarım.

İnsanoğlu ne idim, ne durumda idim ve şimdi ne oldum diye bir nefis muhasebesi yapabilse inanınız hayatındaki ibretlik olaylar yüreğine ferahlık verir.

Sıkıntıların ömrü azdır. Bu kış günlerinde sıkıntı içinde olan güzel insanlarımızın teselli olabileceği ve bu günlere dair " ŞÜKÜR " bahanesi üretebileceği epeyce hatırası vardır.

Sağlıcakla ve huzur içinde kalınız Kıymetli Okurlarım. Kendinize bilhassa şu salgın günlerinde dikkat ediniz. Aşı sıranız gelince gidip aşınızı yaptırınız. İnşaallah bu günler de geçecek, nasipse baharları ve yazları yaşayacağız.

 

 



Bu yazı 2824 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI