Dünyada çeşit çeşit ittifaklar vardır. Ben bu yazımda ittifak ikiye ayrılır, sonra her biri de yine ikiye ayrılır diye saçmalayıp durmayacağım!
Bugün yazımı ironik bir biçimde sürdürmeye kararlıyım.
Öngörüsüz yazarlardan, kemikleşmiş fosil düşüncelerden, çocukluğunda dayak yiyerek büyümüşlerin dedelik dönemlerindeki geçmişten öç alma devinimlerinden falan bahsetmeyeceğim.
Balık baştan kokar derler ya, aklıma Sadi Şirazi geldi; "Padişah bir elma yerse halkın bağından, adamları kökünden söker ağacı. Sultan zulmü reva görürse beş yumurta için, askerleri şişe geçirir bin tavuğu". Aynen böyle oluyor yaşamda da!
Boş verdik çok şeye… Gerçekten sıkıldık, bıktık, usandık…
Bindiği dalı kesen, dünyaya rezil malamat olan, adı her türlü olumsuzlukla bir arada geçen ittifak olacağımıza ayağımıza kurşun sıkarak onurlu ve erdemli insanların şaha kalkmış ittifakında olmanın şerefini taşıyanlardanız…
Sadi Şiraziden bir örnek çok da iyi oturacak bu fikre!
Bir gün “Şirazi su içerken gül kokusu almış. Hal diliyle suya sormuş. Su; koku benden değil testiden. Testiye sormuş o da toprağımdan demiş. Toprağa sorunca aldığı cevap Ustam beni bir gülün dibinden aldı. Bu sudaki koku o gül ile bir süre süren beraberlikten…” İşte biz gül kokusunu tercih edenlerdeniz…
Şimdi tüm bu çirkin söylemleri unutup, Millet ittifakına bozgun diyenlere bu amacı demokrasi olan birlikteliğin ne içeriğini, ne amacını, ne yüceliğini yazmayacağım.
Herkes bal gibi biliyor zaten ama içleri kaldırmıyor.
Korku dağları sarmış, bu halk tüm ülkenin dağlarında çiçekler açtırmak sevdasıyla ve amacıyla yüreklerini avuçlarına almış, canlarını ortaya atmış, şereflerini başlarına taç yapmış umut türküleri söylüyor hep bir ağızdan…
Artık ok yaydan çıktı! Sonuç ne olursa olsun bu halk hak ettiği onurlu yaşama geri dönene kadar, bu kavga hiç bitmeyecek!
Buna rağmen, birileri hala “bozgun” diyorsa, biz buna da güler geçeriz. Yeniden, yeniden yazmaya gerek var mı? Biz neler olduk neler, şu 18 senedir! İtiraz edemeyeceğiz, kendimizi savunamayacağımız, hatta hakaret davası bile açamayacağımız bir sürü yaftalamaya mecbur bırakıldık!
Çapulcu da olduk, ayyaş da olduk, tezek de olduk, kahpe de, münafık da olduk, şeytan da, vatan haini de olduk, terörist de, cibilliyetsiz de, vandal da olduk, gavat da, kelle de olduk, tasmalarından çıkarılan köpek de…
Değerlerimize saldırılıp, hem maddi hem manevi, onurumuz başta olmak üzere tam da böyle soyulduk!
Olması gereken yerlerde, kurumlarda, sokakta, yanı başımızda edep adap kalmamışken bu tür polemiklerden nemalananlardan ve yandaşlarından seviyeli ve tutarlı yaklaşımlar, ifadeler beklemek zaten ütopya değil mi?
Yine boş verdik! Teselliyi yine atasözlerinde bulduk!
Ne demiş atalarımız, sürahinin ağzından içindeki boşalır, laf sahibini anlatır…
Bu ülkede mahkemeler susmuşsa, Allah’ımın yüce mahkemesi de susmadı ya! Allaha havale ediyorum tüm bu sözleri ve hakaret edenleri, bu devran hep böyle sürecek sanan pervasız kişileri…
Ya Rabbim duy artık sesimizi, Bıktık usandık. Yeter dedik…
Biz gül kokusunu tercih edenlerden olduğumuzu bir kez söyledik!