Bugun...


Tamer UYSAL

facebook-paylas
ŞEHİR’DEN DEVLET’E ÜTOPYA YAZINI (1) 25-01-2023
Tarih: 25-01-2023 09:31:00 Güncelleme: 25-01-2023 09:31:00


Mehmet Ali Kılıçbay, Leviathan’a (Thomas Hobbes) yazdığı önsözde şöyle diyordu: “Her ütopya, bir cennet veya bir cehennem senaryosudur ve modelini haritada terra incognita diye gösterilen yerlerden alır” Yani bilinmeyen yerler. “16.Yy’ın terra incognitası Amerika olmuştur, tıpkı önceki yüzyıllarınkilerin bilinmeyen Asya olduğu gibi”… O sebeple keşifler çağı olarak anılan 15 ve 16. Yy’da Avrupalılar için Asya ve Amerika terra incognita olmuştur.

Neil McWilliam ise “Marx ile Engels, 1848’de ütopyacılık üzerine yaptıkları yorumlarda bu tür özlemleri küçümserler. Saint-Simon ve Fourier’yi proletaryayı ‘tarihte hiçbir inisiyatif üstlenmemiş ya da bağımsız hiçbir siyasi hareket yürütmemiş bir sınıf’ olarak görmekle suçlarlar.” diye ifade etmektedir (Sanat Ütopya: Mutluluk Hayalleri, İletişim Yayınları, 1. Baskı, 2011, s. 29)

Ama bunlardan en çok tasavvur edileni ada ütopyaları.  Keşif bekleyen daha öteki topraklar bilhassa adalar Avrupalı yazarların birer ütopya konusu idi.

Robinson Crusoe’yu çocukluğumda okumuştum. O romanın bir adada geçen hikâyesi bir ütopyadan çok bir hakikate dayanıyordu ve ilk İngiliz realist romanı (1719) kabul edilmekteydi. Issız bir adaya düşen uygar bir insanın, gemici Alexander Selkirk’in 25 yıl birkaç araçla doğayla mücadelesini anlatıyordu. Sonra J.Swift’in bir başka ünlü ada hikâyesi de Güliver’in Gezileri idi: Cüceler Adası (Lilliput) ve devler ülkesi (Brobdingnag)  maceraları… Jules Verne’in Esrarlı Ada’sı, R.Louis Stevenson’un Define Adası gibi fantastik öyküler de ütopik yazın içinde kısmen yer bulmuşlardı.

En bilinen iki ada hikâyesi Platon’un aktardığı Atlantis ve F.Bacon’un yazdığı Yeni Atlantis’ti.

Antikçağ ütopyaları arasında Phales, Hippodamos, Aristophanes, Euhemeros ve Lukianos yer alır. Bunların arasında yine bir ada ütopyası olarak Euhemeros’un Hiera Adası da dikkat çekmektedir. Kralsız,  eşitlikçi ve emekçi bir toplumsal düzen (Panchaea) önerilmektedir.

Platon efsanesinde bir tepeyi karadan ayırıp büyük bir ada meydana getirmiş onu da çemberler şeklinde 5 parçaya ayırarak Atlantis’i tasarlamıştı.  Ancak bolluk ve zenginleşme ile giderek yozlaşan ada halkı iktidar hırsı ile beraber bilgeliğin dışına çıkarak yok olup gitmiştir.

Platon Atlantis’ten sonra önerdiği ikinci devlet modelini Sparta ve Atina’nın dağılmasına karşılık Yunanistan için bir siyasal öneri olarak yazmıştır: Devlet... Platon Devlet (Politeia) adlı eserde filozofların yönetimindeki bir devlet şekli önermiştir.

Devlet ile beraber başka bir antikçağ ütopyası olan Jambulos’un Güneş Adaları da yine yüzyıllar boyu ütopyacılara esin kaynağı olmuştur.

Tomasso Campanella ise Güneş Ülkesi’inde, “İnsanları doğru ve yüksek düşünceler yönetmiyor. Dünyaya felaketleri bile mutluluk diye adlandıran kötüler hâkimdir.” diyordu (Güneş Ülkesi, Kaynak yayınları, 2.Baskı, s.87). İlkel insanlar öldürmeyi savaşı bilmiyorlar, adalarında sakin ve doğayla barışık olarak yaşıyorlardı.

Daha birçok ada ütopyası daha vardı elbette fakat en çok bilinen ya da benim adlarına en sık rastladığım ütopyalardı bunlar.

Teorik olarak anlatı (metin) özelliği taşıyan ütopyaların uygulama alanı ise mimarlık tasarımlarıdır yani kentsel uygulamalar.

Bu alandaki önemli kaynaklardan bir tanesi de 2001 yılında yayınlanan “20.Yy Kenti” dir. Bu kitap Wright, Howard ve Cobusier’in 20.Yy kent ütopyalarına yer verilir (s. 107-126) Kooperatif-sosyalist, decentrist ve sendikalist yönelimli olarak ifade ettiği bu üç plancının tasarımlarının sonuçlarına dayalı olarak Robert Fishman, “Üçü de kentsel tasarıma devrimci bir coşku getirdi” demektedir.

Aynı kitapta Avrupa dışında kalan kentleri sınıflandıran Gideon Sjoberg’in feodal yani aristokratik kentlerle ilgili tanımlamalarına yer veriliyor. Sjoberg’e göre Asya ve Afrika’daki örneklere bakıldığında bu kentler belirli nitelikler gösteriyor: Tutucu, yeniliğe direnen,  dinci ve gelenekçi değerlere göre örgütlenmiş durağan bir katı sınıf yapısıdır…

Max Weber, Şehir (Die Stadt)’de aristokratik şehirlerin yani kral ve soylu çevresinin mülkiyetindeki kentlerden sonraki kentsel yapının,  burjuvazinin mesleki işbölümü ve örgütlenmeyle ticari ve hukuki haklar (siyasal ve sosyal) kazanmasının sonucu ortaya çıktığını ifade eder.



Bu yazı 543 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Linkedin RSS
YAZARLAR
GAZETEMİZ

HABER ARA
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
YUKARI